Sevgili babalar, sevin kızlarınızı!

Sevgili babalar, eğer kızlarınızın ilerki yaşamlarında bir erkek tarafından zarar, şiddet, suistimal ve en azından kaba davranışlara maruz kalmasını istemiyorsanız, kendisine değer veren erkek(ler)le iletişim kurmalarını istiyorsanız, önce siz kızlarınıza güzel ve doğru davranmalısınız. Ki, alıştıkları güzel davranışların dışında bir şeylerle karşılaştıklarında kendilerini koruyabilsinler.


ZEYNEP ARSLAN

Yaşadığımız mevcut dünya düzeninde erk paradigmasına dayanan tarz, hal ve tavırlar kendini belki de en bariz biçimde kadın-erkek yapılandırılmalarında gösteriyor. Kendisinden önce kararlaştırılmış rollerin içine doğuyor her birey. İnsan kişiliğinin oluşumunda temel olan rol, kadın veya erkek kategorisine yerleştirilerek belirleniyor. İnsanın biyolojik ve sosyal bir cinsiyeti vardır. Bu detaylandırıldığında daha farklı boyutları da mevcuttur. Biyolojik cinsiyet insan anatomisinde genelde dışarıdan tespit edilebilirken –ki burada da artık tıbben o kadar da emin olunamıyor- sosyal cinsiyet biraz daha komplike bir konudur. Sosyal cinsiyet; yaşanılan toplum, kural ve gerçeklerine dayanır; dünya, ülke ve bölge sistemleriyle alakalıdır, psikolojik boyutu da vardır. Buradan hareketle bir birey biyolojik olarak bir cinsiyete ait olabilir, ancak sosyal anlamda kendisini farklı tanımlayabilir de. Kendisini, karşı cinsle veya hemcinsiyle ya da her ikisiyle de ilgili hissedebilir. Toplumsal kurallar gereği ise belki de kendi tercihinin dışında bir cinsel yaşam sürdürebilir, sürdürmek zorunda kalabilir. Sosyal bilimler içinde, cinsiyet bilimi özellikle son yirmi yılda önemli bir rol oynamaya başladı. Konu giderek daha derinlemesine ve artık gözardı edilemeyecek bir boyuta ele alınabiliyor.

Bu yazıda, Türkiye’de yaşayan veya Türkiye kökenli kız çocuklarının toplumsal kurallar, inanç ve kültürel değerlere de bağlı olarak aile içindeki durumlarına ilişkin bir paylaşımda bulunmak istiyorum. Genel dünya düzeninde kültürlerarası örtüşmeler, parallelikler ve ana hatlarda birleşen bir erk düzeni hakim olsa da yaşanılan ülke, kültür ve dine de bağlı olarak ayrıntılar ve farklılıklar mevcuttur. Örnek olarak, ‘Batı’ dünyasında kadın ve erkeğin iş dünyasında eşit hak ve gelir düzeyine sahip olup olmadığı konusu tartışmalarda egemenken; ‘Doğu’ dünyasında, “kadının da insan olarak haklarının olduğu” konusu gündemde. ‘Töre’ cinayetlerine, ‘namus’ cinayetlerine, kadının kaç çocuk sahibi olması gerektiği konusuna veya evleneceği kişiyi seçme sorusuna ‘Batı’ dünyasında pek rastlamıyoruz mesela.

İnsan daha doğmadan, anne karnında kadın veya erkek rolüne konuyor. Bunu en bariz şekilde daha doğmamış bebeğe alınan pembe veya mavi kıyafet seçimlerinde görürüz. İnsan dünyaya gözünü açtıktan sonra içine doğduğu kadın-erkek kategorisinin gereğini yerine getirir ve rolünü oynamaya başlar. Bu dünyanın genelinde aşağı yukarı böyledir. Türkiyeli kız çocukları da birçok şeyi öğrenirler bu süreçte; daha doğrusu onlara ögretilen şeyler vardır. Mesela edilgen olmaları istenir, ağır başlı olmaları, çok konuşmamaları, verilen görevleri yerine getirmeleri gibi. Onlara, ne istedikleri sorulmaz genelde. Onlar, onlardan beklenilenleri yerine getirirler. Bu yüzden, aile içinde ’akıllıdır‘, ’örnektir‘ kız çocukları. Erkek kardeşi genellikle ‘haylazlık‘ veya ‘fırlama’ gibi terimlerle anılırken, kız çocuğu ‘ağır başlılığı‘ veya ilerleyen yaşlarda ‘becerikliliği‘, ‘çalışkanlılığı‘, ‘ağzı var dili yok‘, ‘evlenilecek aile kızı’ tanımlamalarıyla anılır aile içinde. ‘Sakin olmaları‘ öğretilir, annelerinin bir numaralı asistanı olmaları öğretilir; eğer abla ise kardeşlerine karşı yerine getirmesi gereken ‘temsilî ebeveyn‘ görevleri vardır. Babanın sözünden dışarıya çıkmaması öğretilir. Babaya, kardeşlere ve gelen misafirlere hizmet etmesi öğretilir. ‘Namusunu koruması’ öğretilir. ‘Toparlayıcı olmak‘, ‘alttan almak‘, ‘mütevazi olmak‘, kaba davranışları mazur görmek, kabullenmek öğretilir. Kısacası ‘edilgen‘ olması öğretilir. ‘Çok konuşursa evde kalır“, ‘beceriksiz olursa, kimse onunla evlenmez‘ fikirleri kavratılır vs.

Okulda veya iş dünyasında başarılı olmaları onların ikili veya sosyal alandaki ilişikilerinde edilgen olmalarını, geriplanda hareket etmelerini, biraz daha zayıf bir özgüvenle hareket etmelerini engellemiyor maalesef. Bundandır ki akademik kariyer sahibi olan birçok kadın da erkek şiddetine maruz kalabiliyor mesela. Bu şekilde yetiştirilen kız çocukları bir gün bir erkeği sevdiklerinde, erkeğin sergilediği kaba davranışları yadırgamıyor. ‘Erkeği yola getirme’nin onun elinde olduğu öğretilmiştir kimi zaman. ‘Sabırlı olması‘ gerektiği, ‘sebat etmesi‘ gerektiği öğretilmiştir. Kızın babasının, annesine davranışı da örnektir. Baba ve annenin arasındaki sevgi bağı örnektir. Babanın kıza yaklaşımı, konuşması, konuşma biçimi ve davranışı örnektir. Evde genç kız yetiştiren, ama hiçbir zaman o genç kızın duygularının varolabileceği aklına gelmeyen babalar fazlaca varlar. Herkesten önce kendisine değer vermesi gerektiği öğretilmez kız çocuklarına. Kendisinden önce, çevresindeki canlara değer ve önem vermesi öğretilir. ‘Anaçlık‘, doğasından öte, yerine getirmesi gereken toplumsal bir görevmişçesine empoze edilir kız çocuklarına. Ona, “Aferin kızım“ denmesinin peşinden koşması öğretilir. Varsa eksik, gidermesi ve tamamlaması öğretilir. Kendisiyle ilgili duyguları, kendisiyle ilgili değerleri toplum tarafından belirlenmiş kıstasların ötesine geçmez genelde. Ağırbaşlı, edepli, oturmasını kalkmasını, giyinmesini bilen, çalışkan, söz dinleyen…

Sevgili babalar, eğer kızlarınızın ilerki yaşamlarında bir erkek tarafından zarar, şiddet, suistimal ve en azından kaba davranışlara maruz kalmasını istemiyorsanız, kendisine değer veren erkek(ler)le iletişim kurmalarını istiyorsanız, önce siz kızlarınıza güzel ve doğru davranmalısınız. Ki, alıştıkları güzel davranışların dışında bir şeylerle karşılaştıklarında kendilerini koruyabilsinler. Her şeyden önce kendilerinin ve sonra da karşılarındakilerin farkında olsunlar. Aksi taktirde, sizden taraf gördükleri olumsuz davranış biçimlerini, sevdikleri erkek veya muhattap oldukları diğer erkeklerden görmeleri, onları rahatsız etmez; alışmışlardır çünkü! Onların normali bu olmuştur çünkü… Sevgili babalar, kızlarınızın annelerine karşı sergilediğiniz davranış biçimi, sadece kız çocuklarınıza değil, aynı zamanda erkek çocuklarınıza da örnektir.

Unutmayın; söylediklerinizle değil, yaşadıklarınızla örnek oluyorsunuz çocuklarınıza. Özellikle sol-siyasi hareketi benimsemiş olan babalar, teoride kadın haklarından bolca bahsetmeniz –eğer söylediklerinizi pratiğinizde yaşamıyorsanız– pek bir anlam ifade etmez, hatta aksine kızlarınızın kendileri için yapılanlara ve yapılmayanlara değil de, kendilerine söylenilen ‘güzel’ veya ‘politik’ sözlere kanmalarını besler ve genelde hüsran kaçınılmazdır. Hüsranın karşısında bile, suçu kendisinde aramayı öğrenmiştir kız çocuğu. Genelde suçlanan taraf olmaya da alışmıştır: “Akıllı olsaydın“, “düzgün giyinseydin“, “gülmeseydin“, “kanmasaydın“, “yüz vermeseydin“…

Şu cümle ile bitirmek istiyorum yazımı: Sevgili babalar, kızlarınızın sevilmesini istiyorsanız, önce siz sevmelisiniz onları!

http://www.hallac.org/index.php?id=7&tx_ttnews%5Btt_news%5D=422&cHash=3317e401218338c3f69dd86ddaf1fb33&PHPSESSID=bb6ceb14ebd39672ace7a138e01410c6

Ähnliche Beiträge

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert

Diese Website verwendet Akismet, um Spam zu reduzieren. Erfahre mehr darüber, wie deine Kommentardaten verarbeitet werden.